toplumsal cinsiyet sosyolojisi ne demek?

Toplumsal cinsiyet sosyolojisi, kadın ve erkek arasındaki farkılılıkların kültürel ve toplumsal olarak nasıl kurulduğunu, kadın ve erkeğin sosyal yapı içindeki durumlarını, kadınlık ve erkeklik kimliğinin oluşum sürecini inceleyen sosyoloji alt dalıdır.

Sosyal etkileşim, sosyal yapının sosyolojisiyle doğrudan bağlantılı olduğu gibi en önemli sosyal yapı da statüdür. Statü, bir bireyin sahip olduğu ve toplum tarafından nasıl karşılanacağını etkileyen konumundan kaynaklanır ki bir bireyin sahip olabileceği en önemli statülerden birisi cinsiyettir.1

Toplumsal Cinsiyet

Toplumsal cinsiyet kavramı kadınlar ve erkekler arasındaki toplumsal ve kültürel olarak inşa edilmiş farklılıkları ifade eder. Toplumun kültürüne norm ve değerlerine göre toplumsal cinsiyet ve rol davranışları öğrenilir ve pekiştirilir. Böylece toplumda kadın ve erkeğe farklı toplumsal sorumluluk yüklenir.

Kadınlar ve erkekler arasındaki farklılıkların nereden kaynaklandığı sorusuna verilen cevaplar aynı zamanda biyolojik ve toplumsal cinsiyet arasındaki ayrımı da ifade eder. Biyolojik yaklaşım kadın ve erkeğin farklı davranışlarının kaynağını, onların farklı kromozomlar, üreme organları ve hormonlarla belirlenen biyolojik özelliklerle açıklar. Biyolojik determinizm, erkeklere atfedilen özellikleri üstün, kadın özelliklerini aşağı kabul eden hiyerarşik bir sistem inşa eder. Böylece kadın ve erkek arasındaki farklılıklar doğuştan, doğal ve dolayısıyla değişmez kılınarak toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri biyolojik özelliklere de dayalı olarak meşrulaştırılır.

Bu anlamda cinsiyet biyolojiyle bağlantılıdır, toplumsal cinsiyet kavramı ise kadınlar ve erkekler arasındaki toplumsal ve kültürel olarak inşa edilmiş farklılıkları ifade eder. İkinci dalga toplumsal cinsiyet kavramlaştırmasına göre insan, kadın doğmaz sonradan olur. İnsan dişisinin toplum içerisindeki görünüşünü belirleyen biyolojik, ruhsal ve iktisadi bir yazgı yoktur. Ancak başkasının araya girişi bir bireyi öteki varlık haline getirebilir. Toplumsal cinsiyet kavramının kullanılmasıyla biyolojik açıklamalar açıkça reddedilir.2

Toplumsallaşma süreci

Toplumsallaşma, yaşamın her döneminde aile, arkadaşlar, okul ve iş yeri, çevreler ve medya gibi aracılarla ömür boyu devam eden bir süreçtir. Bu süreçte toplumun kültürüne, norm ve değerine göre toplumsal cinsiyetin rol ve davranışları öğrenilir, pekiştirilir ve içselleştirilebilir. Genel anlamda toplum kadın ve erkeklere cinsiyete dayalı farklı sorumluluklar yükler ve farklı beklentiler taşır. Aile büyükleri, anne/babalar, öğretmenler ve televizyon programları cinsiyete göre hangi tutum ve durumun uygun olduğunu nasıl davranılması gerektiğini konusunda kız ve oğlan çocuklarını eğitir, teşvik eder ve destekler. Bunların karşısında cinsiyetlerine uygun rol ve davranış göstermeyen çocuklarla alay edilir. Çocuklar uyarılır veya dışlanır. Doğum ile başlayan toplumsallaşma süreci bilgi ve beceriler yapılan işler, seçilen meslekler gibi ayrımlarla aile, eğitim ve çalışma gibi yaşamın her alanında devam eder.3

Ataerkillik

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin varlığı ise ataerkillik çerçevesinde ele alınır. Ataerkillik, erkeklerin kadınlar üzerinde egemen olduğu, kadınları ezdiği ve sömürdüğü toplumsal yapı sistemidir. Ataerkillik 6 yapının birleşiminden oluşur. Bu yapılar,

  1. Ev içindeki ataerkil üretim ilişkileri
  2. Ücretli çalışmadaki ataerkil ilişkiler
  3. Devlet
  4. Aşağılık kompleksi
  5. Cinsellikteki ataerkil ilişkiler
  6. Ataerkil kültürel kuramlar

olarak ele alınabilir.4

Cinsiyete dayalı işbölümü

Kadın ve erkeklerin ne yapması gerektiği ya da neleri yapabileceği konusunda toplumda yaratılmış olan fikirlere dayanarak kadınlara ve erkeklere farklı roller, sorumluluklar ve görevler yüklenmesini ifade eder. Kadın geleneksel anlamda doğayla, içgüdüsel davranışlarla ve duygusal bağlılıkla düşünülür. Ev merkezli anne ve eş rolleri çerçevesinde ev işleri, çocuk, hasta ve yaşlı bakımından sorumlu olarak özel alanda tanımlanır. Erkek ise ev dışında ücretli çalışmasıyla evi geçindiren ve aile reisi konumundadır. Tutum ve davranışları kamusal dünyadaki konumunlarına dayalıdır. Bu anlamda hem özel anlamda hem de kamusal alanda yer alır. Ayrıca erkekler mülkiyet sahibi ve yöneticisi, siyasette iş ve meslek hayatında aktif bireyler olarak kabul edilir.

Feminist kuramlar

İkinci dalga feminizm düşüncesinde Liberal, Radikal, Marksist ve Sosyalist feminist kuramlar olmak üzere 4 temel yaklaşımdan söz edilir.

Liberal feminizm kadının ikinciliğini kamusal ve yasal kısıtlamalara bağlarken radikal feminizm bunun erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliği, baskı ve kontrolünden kaynaklandığını ileri sürer. Bu bağlamda liberal feministler toplumsal yaşamın her alanında görülen kadınlara yönelik ayrımcılığın sona ermesini sağlayacak yasal hak ve fırsat eşitliğinin sağlanması için mücadele ederler.

Radikal feministler, kadınlara eşit hak ve fırsat verilmesinin onların özgürleşmesini sağlamayacağını vurgular. Kadının ezilmesinin erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliği baskı ve kontrolünden kaynaklandığını ileri sürer. Bundan dolayı kadınların ataerkil sistemle mücadele etmesi gerektiğini savunur.

Marksist feminizme göre kadınların ezilmişliği, kapitalist sistemle ilişkilidir ve sınıf sisteminde kadının ikincileştirilmesinde en önemli belirleyici olarak görülür. Bu nedenle kadınların sömürülmesiyle kapitalist üretim arasındaki ilişkinin açıklanması ve çözümlenmesi gerektiğini savunur. Bu anlamda kadınların ezilmesinin nedeni olarak kapitalist sistem görmesi ve ataerkilliğin bağımsız bir sistem olmadığını vurgulamasıyla radikal feminizmden ayrılırlar.

Son olarak, Sosyalist feminizm, kadının ezilmesini açıklamada sınıf ve cinsiyet sistemlerine yani kapitalist ve ataerkil ilişkilere aynı ölçüde önem verir. Bu anlamda sosyalist feministler kadının ezilmişliğinin iki yönlü olduğunu ve bunların kapitalist ilişkiler ve ataerkil ilişkiler olduğunu savunur. Böylece kadınların özgürleşmesinde sadece kapitalist sistemin yıkılması yeterli değildir. Aynı zamanda erkek egemenliğinin baskı ve kontrolünün sona ermesi, ataerkilliğin yıkılması için mücadele edilmesi gerekir.5

Postmodern feminizm

Postmodernizm, tek bir doğruyu reddederek gerçekliğin söylemler tarafından inşa edildiğini savunur.

Hem feminizm hem de postmodernizm, geleneksel felsefi geleneklere dayanmayan yeni toplumsal eleştiri paradigmaları geliştirmeye çalışır. İki yaklaşım arasında birtakım ayrılıklarda bulunur. Postmodernler temelciliğe ve özcülüğe ilişkin çok yönlü eleştiriler sunarlar. Ancak toplumsal eleştiri anlayışlarının bilişsel içeriği boş olmaya eğilimlidir. Feministler ise sağlam toplumsal eleştiriler sunmalarına karşın çoğu temelcilik ve özcülük eğilimindedir. Postmodernistler toplumsal gerçekliğin söylemler tarafından inşa edildiğini dolayısıyla gerçekliğin tanımlanana kadar var olmadığını ileri sürerler. Genel ve evrensel kuramın reddine bağlı olarak postmodernistler bilimsel kesinliğe dair iddialara güvenmezler. Bu anlamda postmodernist feministler erkek merkezli kuramların yerine feminist kuramları koyma düşüncesini reddederler. Çünkü onlara göre gerçek bilgi olasılığı yoktur ve çoğul gerçeklik söz konusudur. Tek bir doğru yoktur. Öncelikli bilgi veya bilgi üreticileri yoktur. Her bilgi tarihsel ve kültürel olarak özgündür ve belirli söylemlerin ürünüdür. Postmodernizmin odağında çokça parçalanmış öznenin ırk, cinsiyet, yaş gibi farklılıklarının tanınması ve yapısı vardır. Bu anlamda cinsiyet farklılıklarının gerçekten var olmadığını bir dil öncesi gerçekliklerinin olmadığını savunurlar. Cinsiyet farklılıkları ancak dil aracılığı ile bilince taşındıktan sonra var olur daha önce var olmamıştır.6

Queer kuramı

1990'lı yıllarda ortaya atılan Queer kuramı ise toplumsal cinsiyetin anlamını erilliğe ve dişiliğe dair basmakalıp fikirlerle sınırlı tutan görüşlere itiraz getirmeye çalışır. Feminizmin ikili toplumsal cinsiyet ifadelerini iddialleştirerek hiyerarşi ve dışlama biçimleri ürettiği bu anlamda diğer kimlik ve kimlik karşıtı konumlarını dışladığı belirtilir. Bu yaklaşıma göre cinsiyet ve toplum cinsiyet arasında bir ayrım yoktur, toplumsal cinsiyet gibi biyolojik cinsiyet de inşa edilmiştir. Dişil ve eril bedenler arasında üremeye dayalı farklılıklar üzerinden yaratılan ikili bir bölünme toplumsal pratiklerle doğallaştırılır. Sonuç olarak Queer kuram toplumsal cinsiyet, etnisite, sınıf gibi aidiyetlere cinselliği ekleyerek kimlik temelli sınırların genişlemesini sağlamıştır. Böylece cinselliğin iki kutuplu kategori üzerinden ele alınmasıyla yeniden üretilen iktidar ilişkilerini analiz edilmesini sağlar.7

Kaynakça

Orijinal kaynak: toplumsal cinsiyet sosyolojisi. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

Kategoriler